Translate

Anahtar

Bir gün önce E. arkadaşımla buluşup uzun bir sohbet etmiştik.
Uzun süre emek harcayıp açmak üzere olduğu bir mekanda içki satışı olduğunu öğrenince yatırımcı olarak fikrini değiştiren babasının kısa bir süre önce bar mı açsak diye kendisini aradığından bahsetti. Ben de mekanın adı 'broken hearts' olsun demiştim, üzerine gülüşmüştük.

Nüktemin kaynağı 'Museum of Broken Relationship', Z. arkadaşım yeni ziyaret ettiği bu yerden bir kaç hikayeyi facebook'ta paylaşmıştı. Paylaşımı ve müzedeki hikaye şu şekilde:

A garage door key:
Approximately 3 year,
on and off Oakland, USA

He lived in fairy tales and fantasy. He created beautiful worlds out of thin air, whispered them into my ear then rode his bicycle to distant lands. He slayed dragons while he was away, protecting his maiden's honor. He returned transformed. He returned to feed me figs and honey and to sing songs of my beauty. He created beautiful worlds, but he was too afraid to create a beautiful world with me. One magical day he presented me with a gift, a key. A key to his garage, a key to his kingdom. I accepted, and felt my insides explode into a million colorful heart-shaped confetti pieces. My heart, my gut, everything. I surrendered. I flew to his faraway lands. I cloaked myself in rainbows and wore dresses made of moonstone, amethyst, and citrine. Finches adorned my hair, their beautiful song haunted every place I visited. I glowed. I shined so bright. My light blinded him, he was afraid to come near it. He feared a burn, a scar, pain. So he extinguished my light.

I loved him, I loved him, I loved him.

I wanted to transform into a magician. I wanted to use my powers to shine light onto his cowardice. I wanted him to burn his dark kingdom, his palace of fear that prevented him from opening his heart and allowing love in. I wanted him to turn his back on the ashes and the rubble, to run from it and into my arms.





Ertesi gün sabah saatlerinde bahçede güneşin altında, capcanlı renklerin ortasında yanımda kedi ve köpekler kahvaltımı ediyordum.

Hemen sonra bir kaç gün önce hayal kırıklığı yaşadığım bir konu kalbime dokunuverdi, renkler ufak ufak solmaya başladı, kediler yaklaşıp sarmalamaya başladı ben de ilişkimi çevremdeki canlılıktan ve hayattan çok tabağıma yöneltmeye başladım. Olayı paylaştığım, ailemden olan o kişi de dışarı çıktı ve eve girmek için "anahtarın var mı?" diye sordu. "Evet" dedim. Sonra yanımdan geçip gitti.

O sırada aklıma 'broken hearts' nüktesi geldi ve aynı anda evin yanındaki sokaktan benim yaşlarımda belki bir kaç yaş daha genç bir adam çıkıverdi ve "merhaba!" diye bana seslendi. Kısa bir konuşmanın ardından öğrendim ki anahtarını kaybetmiş ve benim evin diğer tarafındaki terasa düşürmüş ama hangi balkon olduğundan bir türlü emin olamamış. Elimdeki tabağı bırakıp eve yöneldim, içeri davet ettim birlikte çıktık terasa.

"Burası değil galiba, yok şu ev sanırım, evet evet şurası -->".
Fatma ablanın terasıymış orası.

Ani gelişen konuşmamız sonrası kendini birden bir yabancının evinde bulduğu için mi, anahtarın yerini tespit etmiş olmanın heyecanıyla mı yoksa hem fikir olduğumuz an göz göze gelişimizin gerçekliğinden mi emin değilim ancak "teşekkür ederim" dedikten sonra ayak sesi çıkarmayarak hızlıca süzülerek uçup gitti.

Bahçeye döndüğümde bir de ne göreyim, kediler peynirimi yemiş!